www.cildirgoyce.com

SİYASETE BİAT Mİ? HAKKANİYETE RİAYET Mİ?

SİYASETE BİAT Mİ? HAKKANİYETE RİAYET Mİ?

Siyaset doğruların çıkarlara

    Siyaset doğruların çıkarlara göre değişebildiği, beyazın bazen gri görülebildiği, Gri´nin ise beyaz görülebildiği bir yapıdır.  Hep aynı doğruları savunuyor görülmesine rağmen zaman, zaman savundukları ile yaptıkları tezata düşebilmektedir.  Belki de siyasette maharet gri rengi beyaz gösterme, tezatları da aynıymış gibi gösterebilmektir.

    Siyasetin yapıldığı partiler ise aynı fikir etrafında toplandığını sanan ancak aslında siyasetin verdiği istikamete gitmek için çaba gösteren insanlardır. Bireyler çalışır didinir ancak iktidara hep en üstekilerin fikirleri gelir.

    Bu nedenlerdir ki ben siyasi partilere kayıtsız ve şartız biat etmek yerine hep daha doğruya daha faydalıya ulaşmak ve tabandaki doğruların en üst mertebede kendine yer bulmasına gayret etmesini yeğlerim.  İşte bunun yolu da bulunduğunuz yerde sürü psikolojisinden uzak durup, olayları iyi inceleyip, analizlerini yaptıktan sonra doğru bildiklerinin arkasında dimdik durmaktan geçmektedir. Bizimkiler söylüyorsa doğrudur tarzından ziyade bizimkiler doğruyu söylemeli doğruyu yapmalıdır olmalıdır nihai gayemiz.

    Siyasetin aktörleri kendilerini futbol fanatizminden uzak tutup, yaptıklarının bir spor ya da boş vakitlerini değerlendirmek için yapılan bir etkinlik olmadığını aksine yaşadıkları ülke ve insanlarının tüm yaşamını kapsayan bir girişim olduklarını bilmeleri ve buna göre hareket etmelidirler. Ne en başından istemezük demeli ne de isteriz, isteriz diye tempo tutmalıdırlar.

   Ben hep bu gözle baktım siyasete,  en çok da içinde bulunduğum veya kendimi yakın hissettiğim yapıyı eleştirdim.  Çünkü en iyisini istiyorsak önce kendimizi en iyi yapmalıyız. Bunun içinde kırıp, dökmeden, sövüp, saymadan, anlayıp, dinlemeden eleştirmek için eleştirmek değil daha iyisi olsun diye edepli bir şekilde eleştirmek olmazsa olmaz şarttır benim için.

   Kendi içimizi eleştirirken, dışarıyı da eleştirmeli bu eleştiriyi de yukarıda izah ettiğim çerçevenin dışına çıkmadan yapmalıyız. Tabi bunun yanında da eleştirdiğimiz gibi eleştirilmeye de açık olmalıyız ki kendimizin göremediği noksanlarımızı görerek daha iyi bir duruma gelmemizi sağlayabilelim.

   Bu bağlamda son bir hafta üç konu üzerine sosyal medyada eleştirilerimi paylaşma ihtiyacı duydum ve aldığım tepkiler ile geri dönüşleri sizlerle paylaşmak istedim.

   İlk konumuz MHP´nin içerisinde yaşanan ve sürekli partiden ihraçlar ile giderek derinleşen ayrışma ve ayrılma üzerineydi ki parti çerisindeki sorunların ihraç yoluyla çözülmeye çalışılması partiyi İHRAÇ FAZLASI bir parti olma yolunda hızla ilerlettiğini izah etmeye çalıştım. Aldığım tepkilerin çeşitliliği de bu ayrışımın geldiği noktayı alenen göstermekteydi. Bir kesim Devlet Bey ülkücü hareketin bekası için işbirlikçileri ayıklıyor niye rahatsız oluyorsunuz bundan derken, bir kesim ise ülkücü hareket eksen kayması yaşıyor ve tek adamlık sevdasındaki Devlet Bey kendine rakip herkesi, bir başka tek adam sevdası olan başka bir lider ile beraber dizayn ediyor diye hemfikiriz diyorlardı bana. Oysa benim bu yazıdaki muradım bir ülkenin olmazsa olmazları arasında olan milliyetçi kanadın aynı demiri döven çekiç gibi olmaktan çıktığını ve çekiçlerin birbirini dövdüğünü anlatarak yaklaşan tehlike için uyarıda bulunmaktı. Anlaşıldı mı? Pek Sanmıyorum.

    İkinci konumuz ise son birkaç günde toplum vicdanında büyük yaralar açacağını düşündüğüm ve nedense bir gece yarısı alelacele sunulan gayesi dört bin mağdurun mağduriyetini gidermek olduğunu söylenen yasa teklifiydi. Neydi bu teklif herhangi bir zorlama ve baskı olmadan evlilik kurumu tesis eden küçük yaştaki çocukların eşlerinin yasa gereği hapsi girmesinden doğan sıkıntıları gidermek olduğu şeklindeydi. Bu yasa teklifinin hiç de bu kadar masum olmadığı birçok sıkıntıyı ve ahlaksızlığı meşrulaştırmayı da beraberinde getirebilecek bir teklif olduğunu düşünmekteyim dedim. Çünkü küçük yaşta evlilik kararı verebilmek gibi bir özelliği olmayan çocukların varlıklı kimseler tarafından rahatça istismar edilebileceğini ve bunun toplum vicdanını derinden yaralayacağını düşünüyorum demiştim. Tam bunu yazmıştım ki önerge sahibi AK PARTİ´ye gönül vermiş birçok arkadaş bana akla, hayale gelmeyen ithamlarda bulunan doğrudan ve dolaylı cevaplar verme yarışına girdiler. Hepsinin ortak fikri yasanın doğru olduğu ve hiçbir sıkıntı çıkarmayacak olduğu ancak bilinçli olarak çarpıtıldığıydı. Hatta işi abartıp beni hiç ama hiç tanımdan inanç ve imanımı teraziye koymaya kalkanlar bile olmadı desem yalan olur. Ama atladıkları konu inançlı insanların iftiradan ateşten kaçar gibi kaçmaları gerektiği olmuştu. Bu hezeyanlar sürerken bir yanda da yine aynı siyasi hareketten olan ancak daha akli selim ile düşünen olaylara partizan değil de objektif bakan üstelik bu siyasi harekette önemli görevler yapmış dostlarımız ise ;  aklın yolu bir deyip bu yasanın teknik olarak ve vicdani olarak sıkıntılı olduğunu beyan etmiş, beyan edemeyenler de ne müspet ne de menfi bir açıklama getirmemiş sabır ile beklemeyi tercih etmişlerdir.   Bana Ak Partiden arkadaşlardan bazıları hız kesmeden eleştirileri sıralarken bir anda Sayın Cumhurbaşkanımızın kızı aynı zamanda danışmanlarından olan Sümeyye Hanım bu yasa teklifinden dolayı çekinceleri olduğunu söyleyiverdi, aynı zamanda sayın Başbakanımız yasa teklifini muhalefet ile görüşün talimatı verince ortaya çıktı ki öyle gözü kapalı her şeyi savunmakla partili olunmuyor zor durumda kalmış partili olunuyor. İşte siyaset kendi zor durumda kalmamak için kendinden olanları bile bazen böyle ters köşe yapabiliyormuş demek ki.

    Üçüncü konu ise ülke tacizdi, İstismardı, Tecavüzdü diye çalkalanırken ve bu durum hükümeti iyiden iyiye zorlamışken hoop CHP imdada yetişiyor ve sabah akşam haklı olarak PKK ile görüşen siz değimliydiniz diye kıyametleri kopartırken HDP ile İstanbul Kartal da ortak bir mitinge katılıyor haberi ile adeta hükümete nefes aldırıyordu.  Bu konuda da ilkesel düşünülmeli, milli düşünülmeli diye her zaman fikir beyan eden ben CHP´ye sen Gazi Mustafa Kemal´in partisisin senin hükümet görüştü diye eleştirdiğin terör örgütünü alenen destekleyen partiyle ne işin olur, yapacaksan miting kendin yap dedim. Ben bunu deyince sağdan ahlak, din, iman yumrukları yiyen ben soldan Faşist, Irkçı, Anti Demokrat yumruklarını birer, birer yemeye başladım. Birden Ak Partiyi eleştirdikleri tüm argümanları tekrar ederek e onlar yaptı suç değil biz bir miting yapacağız diye suçlu muyuz? Diye cevabı içerinde saklı onca sorular sordular bana. Oysa ben çok nettim Ak Partiye yaptığınız haklı eleştiriye matuf konuları şimdi siz yapıyorsunuz üstelik siz Cumhuriyetin Kurucu iradesi Cumhuriyet Halk Partisisiniz bu yaptığınız yanlış demiştim. Üstelik tanıdığım bildiğim ve fikirlerine çok değer verdiğim birçok CHP´li dostum da bu karardan dolayı ciddi rahatsızlık ve endişe duyduklarını beyan etmişlerdi. Ama o körü körüne particilik yapan kesim verip, veriştirmeye ara vermeden devam ediyorlardı ki; Haber duyuldu CHP Genel Merkezinde yayınlanan bir genelge ile bu mitinge katılmaktan vazgeçilmiştir denildi.  Ne oldu şimdi dostlar demek ki benim gördüklerimi siyasetinizin merkezi de görüp geri adım attı ya sizin o bana saydıklarınız ne oldu şimdi? Bir avuç sıkışınca oyunu başka yerlere kaydıranlar ile partililik adına gözü kapalı bodoslama dalanlar şimdi genel merkezlerinin kararlarını alıp sabaha kadar okuyuversinler ve acele etmek yerine düşünmeyi seçsinler derim ben.

     İşte bu durumda yapılması gereken; Her eleştirinin tarafgir duygularla yapılmadığını, eleştiriye öncelikle doğruluk payı üzerinden yaklaşıp, art niyet güdülmeden yapılmış olabilirliği üzerine iyice düşündükten sonra cevap vermenin daha doğru ve düzgün bir davranış biçimi olacağını naçizane hatırlatmak isterim. Yoksa her eleştirene sövüp sayarak, imanını tartarak, çağdaşlığını ölçerek davranırsak sonunda hiçbir kimsenin dikkatini çekmeyen kendi ekseninde dolanan insan kümesinden öteye gidemeyen kendi çapında haklılar olarak yolumuza devam ederiz.

Sinan Karaçay / İstanbul